Erzurum’da Bir Kadın Cinayeti Daha: Hatice’nin Ardından Üniversitesinde Sessizlik ve Gözyaşı
"Hatice’nin Boş Kalan Sırası"
Bazı sabahlar vardır, güneş doğmaz. Kuşlar ötmez, sokaklar sessizliğe gömülür. İşte 16 Nisan gecesi yaşanan acı, o sabahlardan biriydi. Erzurum’da, Şehir Hastanesi'nin beton duvarları arasında, genç bir kadının hayalleri boğularak susturuldu. Adı Hatice Agcakale Buzlak’tı. Henüz 24 yaşındaydı. Düğün hazırlığı yaptığı eşi tarafından, bir otomobilin içinde hayattan koparıldı.
Oysa Hatice'nin gözlerinde hayat vardı… Umut vardı, gelecek vardı. Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Sosyal Hizmetler Bölümü’nde son sınıftaydı. Mezuniyetine yalnızca haftalar kalmıştı. Diplomasını alıp, şiddete uğrayan kadınlara, istismara uğrayan çocuklara el uzatmak istiyordu. Toplumun yaralarını saracak bir mesleğin kutsal neferi olmak için gün sayıyordu. Ama olmadı… Boğazı sıkılan sadece Hatice değildi. Boğazımıza bir düğüm gibi oturdu onun sessiz vedası. Üniversitedeki arkadaşları sırasına çiçekler bıraktı. O çiçekler, hem bir veda hem de bir isyandı: "Kadınlar ölmesin" diye. Ali Osman Buzlak tutuklandı. Mahkemeler işleyecek, belgeler düzenlenecek, ifadeler alınacak. Ama Hatice geri gelmeyecek. Onun adı, bu ülkede her gün büyüyen bir utancın, bitmek bilmeyen bir acının sessiz sembolü olacak.
Şimdi soruyorum: Bu kaçıncı Hatice? Kaç kez daha "şiddet" kelimesini yazacağız haber başlıklarına? Kaç genç kadın daha “kendi evi”nde, “kendi eşi” tarafından öldürülecek? Bu toplum artık uyanmalı. Kadına yönelen her tokat, her küfür, her baskı bir sonraki cinayetin ilk adımıdır. Sessiz kalmak, görmezden gelmek suça ortak olmaktır. Hatice’nin boş kalan sırası, hepimizin vicdanında dolu durmalı. Çünkü bazı ölümler sadece bir canı değil, bir toplumu öldürür. Ve bazı sessizlikler, bağırmaktan daha çok yakar insanın içini.
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.